Okula başlangıç, ailenin yaşamında çocuğun konuşması ve yürümesi gibi oldukça mühim bir aşamadır.

Anne ve babalar için çocuklarını ak yakası ve kara önlüğü içinde, elde çanta okula giderken görmek mutluluk verici bir olaydır. Okula başlama çocuk yönünden, belli bir ruhsal olgunluğa ulaşmış olmayı gerektirir. Zihin yetenekleri bakımından, çocuğun yaşına uygun bir öğrenme ve kavrayış düzeyine varması ilk koşuldur.

Çocuk 6 yaşını bitirdiği halde, öğrenim için gerekli zeka düzeyine varmamış olabilir. Zekası yeterli olan bir çocukta ruhsat bakımdan evden kopabilme olgunluğunu göstermeyebilir. Böyle çocuklar için okula gidiş öyle mutlu bir olay değildir. Özellikle oyun ve arkadaşlıktan uzak tutulmuş, dışarı çıkarılmamış çocuklar için evden ayrılış ürkütücüdür.

Okulların açıldığı ilk günlerde her sınıfta bir kaç anneyi, sıralarda çocuklarıyla birlikte otururken görmek olağan birşeydir. Kimi çocuk ise sabahları başlayan karın ağrıları, baş ağrıları ile dolaylı yoldan okula gitmeme isteği açığa vurur. Okula korkuyla giden ve hep evi düşünen bir çocuğun, kendini okumaya ve öğrenmeye vermesi kolay olmaz. Ayrıca yaşıtlarının içine karışması, birlikte oynaması ve arkadaşlık kurması güç olur.

Okul, bir bakıma evde kazanılan eğitimin sınandığı yerdir. Çocuğun okula uyumu ve başarısı anne ve babanın yetiştirmedeki başarısının bir ölçüsüdür. Ancak okula başlamakla, anne ve babanın eğitici görevini tümden öğretmene aktardığını düşünmekte yanlış olur. Genel anlamda eğitim okulda ve evde ortaklaşa yürütülür.